Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

toplum

Yangın yeri

Bugün 2 Temmuz 2006 ve biz Sivas'ta, Madımak Otelinde diri diri yakılan aydınlarımızı rahmetle; onları yakan, yaktıkça çoşan, çoştukça hayvanlaşan yobazları da nefretle anıyoruz. yaşamak bu yangın yerinde hergün yeniden ölerek zalimin elinde…

Bir bahar akşamı

Perşembe günü, Kadıköy'de, saat 6:30 gibi işten çıkıp Deniz Otobüsleri iskelesine inerken günün çok farklı olduğunu farkettim. Saatlere yaz ayarı çekildiğinden beri ilk defa işe gittiğimden, ilk defa 6:30'da havanın ne kadar da aydınlık olduğunu farkettiğimden olsa gerek, güzel havayla, Kadıköy ritüeli olarak sokakların denize çıkmasıyla birlikte "O kadar da kötü değil yaşamak" anatemalı düşüncelerin arasında gelip, gidiyordum. Bir kitapçının önünden geçerken, kitap pazarlama aracı olarak tasarlanan albenisi yüksek afişlere bakıp, "evet bu kitabı okumalıyım"; kulağıma çalan bir müziğe "bu albümü almalıyım" diyordum. İkisini de yapmayacağımı çok iyi biliyordum oysa ki. Ama bu güzel atmosferde kendimi olduğumdan daha farklı kılacak küçük yalanlara ihtiyacım vardı. "Bu filmi muhakkak görmeliyim"

Bu yazıyı 10 kişeye “forward”layın

Geçen gün gazetede internetin 15 yıldır hayatımızda olduğunu okudum. İnternetin bizim hayatımıza getirdiği yenilikler saymakla bitmez ve bu yeniliklerin yararlarından kimse şüphe edemez.. Ama ben daha çok bizden götürdüklerine değineceğim. Teknoloji inanılmaz bir hızla gelişiyor. Artık işten-okuldan arta kalan hatta uykumuzdan feragat ettiğimiz zamanları “son model” arabalarımızla trafikte, akıllı robotlarımızla, artık işlevlerini ve kendini fazlasıyla aşmış cep telefonlarımızla harcıyoruz.

Ata’ya mektuplar

Bakırköy Belediyesi, sınırları içindeki 30 devlet, 10 özel ve 5 azınlık ilköğretim okulu öğrencileri arasında ‘Atatürk yaşasaydı ondan ne isterdiniz?' konulu bir kompozisyon yarışması düzenledi. Mektuplar seçici kurul tarafından incelendikten sonra beğenilenler, Bakırköy'de sokaklarda afiş olarak yer alacak. Mektuplardan bazıları şöyle:

Engelin engel

"Çocuğum sakat olacağına aldırırım daha iyi" diyorsa bir anne adayı, hiç çocuk doğurmamalı.. İçinde daha yeni filizlenen yavrusuna, "Engelin engel senin yaşamana" diyen bir anne adayıysa anne olmayı unutmalı.. Babaannemi hatırlıyorum çiçekleri çok severdi evinin balkonunu camla kapattırmış o geniş balkonda adeta bir sera oluşturmuştu.. Çiçeklerine aşıktı o. Onlarla konuşur, onlarla dertleşirdi ama şu an en iyi hatırladığım şey çiçeği filizlendiğinde gözlerinde oluşan sevinç.. Herkese gösterirdi dalın üstündeki minik tomurcuğu gururlu, mutlu bir şekilde... Ve hemen bir nazar boncuğu ile bu doğurganlığı koruma altına alırdı, sakınırdı bu üreyişi, çoğalışı kem gözlerden adeta...

Devir sıfat devri

Siz de farkında mısınız son zamanlarda ne kadar çok sıfatlara takılıp kaldığımızı, kişileri isimlerle değil sıfatlarla andığımızı.. Aidiyet duygusu veya kimlik arayışı gibi tabirlere iş düşüyor gene birilerini nitelemek için ve ne kadar çok duyar olduk bu iki tamlamayı..

Arabesk dinliyorum gözlerim yaşlı

Uzun zamandır bazı özlediğim sesleri duyamıyorum. Aslına bakılırsa duyduğum zaman bir daha duymamak için dua ettiğim sesler olsa da mevcudiyetinin anlamını yeni idrak ettim… O ki yıllardır modern genç tarafından tekme tokat kovuldu; o ki entelektüel sohbetlerde hep horlandı, itildi; o ki kalbindeki acıyla modern dünyanın duvarına, gökdelen camlarına çarpıp ölen güvercin misali, çarpıp çarpıp parçalanan bir kesimin sesiydi; o ki varoşlara tanrının bir hikmetiydi: Arabesk..

Kimin için ağlıyoruz?

Bir alışveriş merkezi medyanın post-modern gelinlerinden Sinem'i çağırmış .. Medyanın diyorum; çünkü böyle bir yaratığı Türk halkının benimsemesi mümkün gelmiyor bana.. Post-modern diyorum; çünkü babaannem böyle gelin olmamıştı, annem de.. Neyse ev hanımı bakışlı, gayet teyzem duruşlu bir kadın kapmış mikrofonu önünde Sinem var.. Diyor ki teyzem "Buraya Semra Hanım da geldi.. bilerek pazar günü geldi.. çünkü kimsenin işi yok, kalabalık olur diye.. Ama bak sen haftaiçi iş saati geldin ama bu kadar insanı Semra Hanım göremedi, Biz senin için geldik, SENİN İÇİN GELDİK.." Büyük harfle yazdığım kısmı da mikrofonu sağa sola titreterek ve gözlerini faltaşı yaparak, terlerini akıtarak, kıpkırmızı bakınarak söylüyor..

Üniversitemden insan manzaraları

Bilmiyorum devlet üniversitelerinde durum nasıl. Ama (maalesef ki) bir vakıf üniversitesinde okuduğumdan (aslında daha doğrusu süründüğümden) kendi üniversitemde gördüğüm insanlar hakkında bir yargılamaya girebilirim. Sonuna yaklaştığım bu süreç boyunca o kadar değişik tipler gördüm ki, artık üniversitemin (ve de haliyle yanlış olmayacağını tahmin ederek) diğer özel üniversitelerin öğrenci profili hakkında biraz bilgi vereyim. Her ne kadar filozof "Bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır." demiş olsa da yine de ufak genellemelerle bu durumun kısa bir özetini çıkartmak zor olmasa gerek. Başlayalım o zaman: