Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Monthly Archives: Nisan 2008

Dea at work: Halk Bankası noldu?

"Bahar da geliyor inceden" diye gevezelik etmeye fırsat bile bulamadan bugün "Yaz gelmiş ulan" derken buluverdim kendimi. Akşam 6 sularında işten çıkıp pert vaziyette kapkaranlık, buz gibi havada servise doğru yürüyordum birkaç gün önce. Bugün çıktım binadan, sanki saat 13:00'de yemeğe çıkmışım gibi. Hava aydınlık, güneş sırtıma sıırtıma vuruyor, aynı pert vaziyet hakim bünyeye ama mevsim başka. Servise biner binmez terlemeye başladı bizim hantal vücut. Ee, işte yaz bu!

Söylediklerin(iz)den bende kalan…

Sorgulanması gereken aslında çıkan değil bence. Yani çıktığında yerine ne yerleştireceğinizi bildiğinizde, aslında çıkanın da çıktığı zamanın da çok fazla önemi olmuyor. Asıl soru, çıkanlarla birlikte aslında orada olmayana ne yapacağınız. Eğer ki yerinde sayanlardan eleştiri almaktan korkuyorsanız, yapabileceklerinizin sınırlarını belirlemede de bir kısımdan yardım almak yerine kendi içselliğinizle birlikte küçük kapalı çevrelere yönelmeniz doğal bir davranış olarak görülür çoğunluğa dahil kişiler tarafınca.

Por favor be Kezman!

Öncelikle bu yazı gereğinden fazla dağınık ve gereğinden fazla ne dediğini bilmeyen bir yapıda olacak, belli. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz; mevzubahis Mateja Kezman ise herkesin kafası karışıktır. Ansiklopedik bilgilerle başlayalım, daha sonra kişisel yorumlara geçeriz nasılsa. Mateja Kezman 12 Nisan 1979 doğumlu. Bir futbolcunun doğum günü taraftar için çok bir şey ifade etmez sanırım. Hani yataktan kalkıp "Bugün Hakan Şükür'ün doğum günü" diyen Galatasaraylı var mıdır bilmem ama Ankara maçında yaşanan penaltı krizi ile birlikte Kezman'ın doğum günü Fenerbahçe taraftarı için gündemin önemli maddelerinden birisi halini aldı. İyi ki doğdun Batman!

Ya işte yazılar, yorumlar filan…

Bu siteyi ve burada ne yapmaya çalıştığımızı neredeyse etrafımdaki herkes biliyor. Zaten bir kısmı yazıyor, bir kısmı okuyor, kimisi de sıkıcı ve anlamsız buluyor. Ama normal şartlarda tanımadığım, herhangi bir sebepten dolayı bir anlığına da olsa yan yana gelmek durumunda olduğum, fasulyeden.com adresinde ikamet eden bir siteye girdiğimi gören herkes aynı soruyla başlıyor muhabbete: "Bu site ne?" Önce sen kimsin, sonra sana ne? Zaman zaman bu şekilde kesip atamıyorsun tabii. Misal iş yerinde müdür yardımcısı gelmiş yanına, görmüş sitede dolandığını, sonra da sormuş bu ne diye. Nasıl izah edersin?

Tayyip yükseklerde gezer

Kamer Genç Tayyip Erdoğan'ın ve bakanların Meclis'te bulunmamasını eleştirerek "Tayyip gelsin karşımda konuşsun" diyor, AKP'li Avni Doğan "Adam çıkmış, 'Tayyip gelse' diyor. Tayyip, çukurlarda değil, yükseklerde gezer'' diye karşılık veriyor. Başbakan Meclis'e çağrılıyor ama işi varmış, daha yüksek yerlerde geziniyormuş, anladık. Bir de başbakanın pirinç açıklaması var ki, evlere şenlik. "Geçen gün bir gazetede pirinç kuyruğu var diye haber çıktı. Dün Mudurnu'daydım. Bakkala girdim. Kuyruk falan yok. Baktım pirinç var mı diye. Baktım pirinç de var, makarna da, bulgur da. Vatandaşımızın damak tadını evelallah kaçırmayız." demiş başbakan.

Kapitalizm nereye koşuyor?

1970'li yıllarda yaşadığı petrol krizini finans sektörünü yaratarak aştığını sanan, krizlerin faturasını her zaman olduğu gibi emekçiye yükleyen, emeğin değerini hiçe sayan kapital anlayış üzerinden 40 yıl geçmeden yine çok büyük bir krizle karşı karşıya. Petrol fiyatlarındaki artışla başlayan sancılı dönem son günlerde pirinç fiyatlarındaki inanılmaz yükselişle önüne geçilemez bir hal aldı. Hatırlayacağımız üzere ABD Irak'a demokrasi getirmeden önce petrolün varil fiyatı 56 dolar iken şimdilerde 114 dolar sınırlarında.

Endüstriyel futbola karşı durabilmek

Kayseri maçında lehimize verilen haksız penaltı üzerine kafamda şekillendi bu yazıyı yazmak. Tabi üşengeçliğim sağolsun, anca yazıyorum. Çıkış noktam maçtaki lehimize yapılan hakem hataları olsa da, daha önce aleyhimize olanları gösterip "bunu da onlara sayın" demeyeceğim. Burayı okuyan rakip takım taraftarları da kendilerine pay ya da polemik konusu çıkarmasın lütfen baştan anlaşalım.

Vaann tuuu tiriiii forrrroooo!

İbrahim Tatlıses bambaşka bir adam, bir fenomen. Çok da güzel şarkıları var. Hatta "Dertler Derya Olmuş"u rahatlıkla favori şarkılarımda zirvelere koyabilirim. Ama şarkı ne kadar güzel olursa olsun benim bu adamdan tiksinmemi engelleyemiyor. Tiksinmek duygusal bir his tabi. Ama hadisesinin mantık yönü de eksik sayılmaz. Bu adamın bu kadar rezalet işler ortaya koyduğu bu son demlerinde bile bu kadar gündemde olmasına, bu kadar çok para kazanmasına anlam veremiyorum, almıyor mantığım. Aynı şeyleri Hülya Avşar için de söyleyebiliriz rahatlıkla, hatta onun güzel şarkısı bile yok.

Falancanın oğluna, filancanın kızına…

Çoğumuzun hayatına ara sıra davetsizce girip çıkmıştır falancagiller. Anne babalar, akrabalar, aile dostları, komşular, öğretmenler pek severler bize falancanın oğlu ve kızıyla ilgili örnekler verip, örneklerin altından çaktırmadan karşılaştırma yapmayı... İlginçtir bu kodumun falancanın oğluyla filancanın kızı da tam ailelerin istediği ideal yaşam tarzını benimserler. Sınavlardan hep yüksek alırlar, olur da kırk yılda bir başarısız olurlarsa kesin fazla heyecanlanmışlardır. Ne bileyim okulu zamanında bitirip planlarını yıllar önceden yaptıkları işlere hemencecik giriverirler, hatta işler onlara teklif edilir o derece harikadırlar. Zaten hayat planları her zaman bellidir bunların ve tıkır tıkır işler.