Vakt-i zamanında bir ay Kanada sürgünü yemiştim. Hemen çemkirme, "bir ay yurtdışında kalmışsın işte nesini beğenmiyorsun" diye, şartları anlatsam aklın çıkar. Ama sırf aklında canlansın diye ufak bir örnek vereceğim, kışın ortasında gittiğimden kelli, termometrede -30° C görmüşlüğüm var, ki ben normalde soğuğu seven bir insanım. Var sen düşün gerisini...
Neyse, gündüz birlikte mesai yaptığımız arkadaşlarla iş çıkışı bir bara gitmişiz. Sohbet, muhabbet, goy goy derken gözüm masadaki Kanadalı gençlerin ellerine takılıyor. Tek tek görünce çok dikkatimi çekmemiş herhalde, ancak masada toplu halde görünce bir ürperme alıyor beni. Hemen hepsinin (yaklaşık bir sayı vermek gerekirse altısının birden falan) serçe parmağında ince bir yüzük var. Altın olmadığı belli, belki beyaz altın falan gibi, ama sarı altın değil. Üstelik taşsız, işlemesiz, dümdüz bildiğin yüzük. Şunun gibi bir şey işte:
Birey, tek başına, dışarıya bağımlılığını sonradan kazanıp, alışan, değişik bir mevzu. Devlet gibi değil mesela, ben doğduğumda devlet yine dışa bağımlıydı. Çocuğum doğduğunda da öyle olacak. Bunu anlayabilirim.
Velhasıl, zamanla dışarıya bağlanmayı, kendi kararlarını alamamayı anlayamıyorum. Nasıl bir süreçle gelişiyor bu hadise, bilmiyorum. İnsanın bağlanma isteği, zayıflığından mütevellit. Neden bu kadar çok hayata yön verme unsuru mevcut? Gerçekten istediğini yapmak kadar kolay bir şey varken, neden insan işleri karmaşıklaştırıp "ya böyle yapmak istiyorum ama şöyle yaparak şuradan dengelesem hadiseyi" yavşaklığına giriyor, hem.
Telefonun şarjı can çekişiyor! Bitmemesi lazım. Hiç sırası değil ama cidden hiç değil.
Haber bekliyorum bol bol. Gelecek habere göre ordan kalkıp şuraya gitmek lazım, hem bilmem kimle bilmem ne üzerine…

23 Nisan törenlerine bu sene Ömer’le Gizem damga vurdu desek yanlış olmaz sanırım. Olayı bilmeyenler için şöyle özetleyelim; Törenlerin devam etttiği sırada, o an yeşil sahada tüm diğer arkadaşları gibi…
“Abla S., 5’inci sınıftayken tecavüze uğradı. Korkudan sesini çıkaramadı. Esnaf arasında kulaktan kulağa yayılan durumuyla birlikte tacizci ve tecavüzcü sayısı arttı. Hiçbir talebe “hayır” diyecek gücü olmadı. 3 ile 5…
“2010’a giriyoruz, helelöle” çoşkusundan alabildiğine uzağım. Neden? Çünkü gerçekçi; ve gerçekçi olduğum kadar karamsar bir insanım. 2009’a da benzer çoşkuyla giren tam 56 denek üzerinde yaptığım incelemede içinde bulundukları yılın…
Zor oluyor böyle yazıların girizgahı. Ne yazsan yapmacık kalıyor. İyi bir giriş yapma kasıntısı şiirleştiriyor yazıyı. İyi bir şey değil yazının şiirleşmesi bana sorarsanız. Sormazsınız biliyorum, olsun. Güzel değil.
Ben aslında…
"Bi' Bakar mısınız" eyleminden daha önce de bahsetmiştik. Engelli vatandaşlarımızın en temel ihtiyaçlarından birisi olan özgürce sokağa çıkma hakkı gasp ediliyor bu şehirde. Toplu taşıma araçlarında onlara yer yok, üst…
Günün anlam ve önemine uygun çiçekli böcekli, bol hatıralı bi yazı döşemek farzdı aslında. Gerçi öğretmenler gününün bende anlam erozyonuna uğraması nerden baksanız 5 belki 10 seneye de dayanıyordur. O…