Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: detay

Altı Üst Olsa Hayatın

Anarşik bi çıkış yapmak değil amacım sadece hepimizi az yada çok bir şekilde etkileyen toplumsal alışkanlıklar tersine çevrilebilse, altı üstte olsa hayatın neler olur diye fantaziler kuruyorum : ) Mesela ortak iletişim ve kolaylık için zaman akışını bölüp isimler vermişiz. Hafta diyerek zamanı 7 birimlik günlere, günleri de 24 birimlik saatlere ayırmışız. Referans noktamız son derece somut bir geçek olan güneşin doğuşu, batışı ve bir sonraki doğuşuyla geçen süre, yani bir gün. Gerisi soyut ve değiştirilebilir kavramlar.

En güzeli kendi işini yapacaksın…

"Aslında en güzeli kendi işini yapacaksın"a çıkan kısırdöngü muhabbetler. "Yedirmezler, o işin mafyası var" diyip şevk kırıcılar... "Öyle bir niyetin varsa, bizim bir tanıdık var, kredi falan alırız, dur hemen arayayım" diyip yardım etme ayağına hava atanlar... (havan kime yabancı?) Müdür dırdırı, müşteri kaprisi, bilumum ağız kokuları, ego tatminleri, sokak arası mafyası... Sahi ne iş yapabiliriz ki? Dönemsel moda olanlar belki... Her adım başı peydahlanan dükkanlar. Bunların ilki kumpircilerle başladı. Sonra Ayvalık Tostçu. Simit sarayları. Daha sonra mısır. Şimdilerde makarna ve yoğurt. Portakal sucuları da ekleyebilirim.

Ajanda

14 Eylül 2009 Pazartesi - Deplasmandan gel. Kahve iç. - Okulun ilk günü. Alt dönemleri gözlemle. Fiziksel gelişmelere hakim ol. - Kendine temiz bir önlük bul. Koca herif oldun. - Yanlışlar yapıyorsun. Yanlışlar yapma. - Okuldan çık. Klan'a git. İç. - Uyu bi' ara.

Raporlar tam, gömün çocuğu!

Fenerbahçe Futbol Okulu öğrencilerinden Ali Duran Örnek antreman sırasında göğsüyle kontrol ettiği bir topun ardından yere yığıldı. Hastaneye yetiştirilmeye çalışılan minik kardeşimiz ne yazık ki kurtarılamadı ve bu küçük yaşında Fenerbahçe formasını kendisine kefen yaptı. Minik kardeşimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine de –her ne kadar yetersiz de olsa- başsağlığı dileriz. Bu büyük acının yanında lafı edilir mi bilmiyorum, ancak kulüp yönetiminin yaptığı açıklama da başka bir üzüntü nedeni olarak fenerbahce.org sayfasının tarihe düştüğü notlardan birisi olarak yerini aldı.

Dikenli Yol

Gün içinde etrafımızda devamlı bir hapşurma sirkülasyonu oluyor ve peki ben bu çemberin neresindeyim? Herkese yetişemiyorum bazen, o yüzden kendime bir çap koydum. 3 metre yarıçaplı hayali çemberin ötekisinde insanların çok yaşayıp yaşamamalarıyla ilgilenmiyorum. Üzerimden öyle büyük bir yük kalktı ki, anlatamam size. Sırada, üçüncü kez art arda hapşuran bir insana birinci kez çok yaşa diyip ikincisinde koy götüne dedikten sonra üçüncüdeki tavrımız ne olmalı sorusu var. Dersen, ikincinin günahı neydi diye sormazlar mı adama?

Bu Zamanda İyi Para

Bilen bilir; kendi halimde, zararsız, kişisel haklara saygılı ve insan hakları evrensel beyannamesinin herhangi bir maddesini yirmi kusur yıllık insanlık kariyerim boyunca çiğnememeye özen göstermiş pirezentabıl bir insanım. Henüz on beş (15) dakika önce kapıma gelen ne idüğü belirsiz adamın, ‘kapıcı parası’ kisvesi altında istediği on beş (15) Türk lirasını kibarlıkla kendisine takdim ettim. ‘Bizim kapıcımız mı var birader? 4 ayda bir merdivenleri temizlediğini sanan bir adam var sadece.’ demedim. Evet, öyleydi fakat demedim. Çünkü toplumsal bilincim ve birlikte yaşayabilme yeteneğim hatırı sayılır bir olgunluğa erişmiş durumda.

Bir Facebook Yazısı Daha

Geçen sene yazdığım facebook yazısından sonra bir facebook yazısı daha göndermeye karar verdim. Normalde "facebook yazısı" mavi renkli olurdu ve o yazıya link verirdi ama vermiyorum çünkü sağ üstte arama kutusu var, oraya facebook yazıp arayın. Bunu neden yapıyorum çünkü dea uğraşmış, arama kutusu yapmış, muhtemelen site istatistiklerini incelerken kim ne için kullanmış diye bakıyor, görüyor ki kutu haftada olsa olsa dört beş kere kullanılmış, sonra hüzünleniyor, kafasını öne eğiyor ve hayatı sorgulayıp günü bir gotik gibi geçiriyor. Neyse, kısaca şunu demek istiyorum o yazıyı merak eden yazıp arasın.

İmreniyorum

Hiçbir zaman işe yaramaaycak gereksiz isimleri hafızasında tutmayan , bu nedenle serbest çağrışımlara maruz kalmayan hafızalara imreniyorum. (Bkz. Yazının görseli) Balıktan anlayan insanlara çok imreniyorum. Gri bi mahlukat işte. Nasıl biliyorlar anlamıyorum. "I ıh bu barbun, taze ama, ızgarası olmaz bunun, Karadeniz'den göçer bunlar, mevsimi değil, yavru daha…" Hem tutar, hem pişirir, sofrayı da kurduğu gibi otomatikman kendi kaldırır. Balık tutma işiyle uğraştığı için sabırlıdır da.

Selpak Onun Markası

Üniversite'de hazırlık öğrencisiyim. Şimdi ismini hatırlayamadığım Amerikalı bayan İngilizce hocası, sınıfta tepegözde anlattığı notlardan istediğimizde, "Don't worry, I'll xerox it for you." diye cevap veriyor. Kilitleniyorum. Cümleyi kafamda tekrar tekrar tartıyorum. Cümledeki her kelimeyi biliyorum, ama tam kafama oturmuyor. Xerox, bildiğimiz Xerox. Bir kaç saniye geçtikten sonra, biraz mantıkla biraz da cümlenin gelişinden, hocanın bizim için fotokopi çektirip dağıtacağını anlamasına anlıyorum da, ben de hayat yolunda geri dönüşü olmayan bir yola giriyorum. Artık ben asla eski ben olmayacağım.