Kim ulan bu Hasan?

Bizim bildiğimiz Hasan golcü Hasan. Hani Kadir abimizin Müjde Ar’a bariz üstünlüğü ile sonuçlanan o unutulmaz müsabakanın kahramanı yıldız Hasan. “Hasan attı, Hasan attı”  var ya, işte o bizim Hasan!

Peki, benim son üç günümü zehir eden Hasan kim ulan? Herifçioğlu resmen piyasayı ele geçirmiş. Aklına ne gelirse Hasan’da mevcut!  Zeytinyağı, gaz, ilaç, zehir, sabun, kolonya… Hasan birey değil Holding. Holding değil tek başına Pera, Mahmutpaşa, Tahtakale. Hasan varsa sorun yok. Hasan’da yok yok! Kim ulan bu Hasan? Bunun torunları şu an ne işle meşgul? Bu değirmenin suyu o zaman nereden gelmiş?

Bu işin sonu Defterdarlık, Şehremaneti, Maliye arşivlerine olmadı artık oradan nüfus memurluğuna kadar gider.

Ben Hasan! Hangi Hasan? … basan Hasan gerzek esprisini yapanı Sabri ile camsız odaya kilitlerim üç gün…

Hafıza-ı Beşer

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” derler. Su katılmamış hakikatlerden birisi. Lakin, bu nisyan hali sadece aptallıkla, dalgınlıkla alakalı değil gibi. Bu şekilde izah etmek kolaycılık olur. Ya da bilemiyorum, ben aptallığımı gizlemek için çaba harcıyorum sanki. Nasıl demeli, sanki aklımızda yer etmesi için herhangi bir sebep olmayan bir yığın detay için protein harcamaktan kaynaklanıyor bu durum. Ya da tamam kabul, lafı uzatmadan aptallık da diyebiliriz bu hafıza sorunlarına. Mevzu o da değil aslında. Evet unutkanım, çok şeyleri unuttum, çok şeyleri hiç hatırlamadım bile. Ama bu lanet bok kafa hatırlaması gereken binlerce şeyi hatırlamazken, 25 yıllık ömrümün en gereksiz detaylarını çok net hatırlıyor. Bahsettiğim hatırlamak da değil aslında. Evet, birçok kez ömrümüzün herhangi bir sahnesini, ya da çoğu sahnesini hatırlarız. Ama kastettiğim hatırlamaktan da ötesi, o anı her ayrıntısı ile duygusu ve hatta kokusuyla bile hatırlamak. Şöyle ki; Daha Fazlasını Oku

Yazamamak

image-BD90_4AD62327İlkokul zamanları. Okuma ve yazma ile aram iyi. Doğan Kardeş’te bir hikaye okumuştum. Senaryo yazarlarının da sık sık kullandığı bilindik hikaye işte. Olaylar gelişir, dudaklar uçuklar ve hikaye “O an annemin sesiyle uyandım, hadi oğlum okula geç kalıyorsun” muhabbeti ile biter.

Bi sıçrıyor ki rüyaymış!
Aman şeytana bismillah,
Aynaya bakıyor faça sağlam,
Lan gene seviyor Allah!

Bkz: MFÖ – Anında Görüntü

Hiç unutmuyorum, “Geldiler” albümü çalıyordu o sıra. Bu dizeler geldiği zaman kompozisyonun konusu belli olmuştu benim için. Fiks ilkokul kompozisyon konularından biriydi. Çevre kirliliği idi büyük ihtimal. Fil hafızası oraya yetişemedi.

Öğretmen yazıyı beğenmiş ama “Yazıyı kendi fikirlerinle yaz” tadında bir uyarı almıştım. Daha Fazlasını Oku

Altı Üst Olsa Hayatın

Anarşik bi çıkış yapmak değil amacım sadece hepimizi az yada çok bir şekilde etkileyen toplumsal alışkanlıklar tersine çevrilebilse, altı üstte olsa hayatın neler olur diye fantaziler kuruyorum : )

Mesela ortak iletişim ve kolaylık için zaman akışını bölüp isimler vermişiz. Hafta diyerek zamanı 7 birimlik günlere, günleri de 24 birimlik saatlere ayırmışız. Referans noktamız son derece somut bir geçek olan güneşin doğuşu, batışı ve bir sonraki doğuşuyla geçen süre, yani bir gün. Gerisi soyut ve değiştirilebilir kavramlar. Daha Fazlasını Oku

En güzeli kendi işini yapacaksın…

“Aslında en güzeli kendi işini yapacaksın”a çıkan kısırdöngü muhabbetler. “Yedirmezler, o işin mafyası var” diyip şevk kırıcılar… “Öyle bir niyetin varsa, bizim bir tanıdık var, kredi falan alırız, dur hemen arayayım” diyip yardım etme ayağına hava atanlar… (havan kime yabancı?) Müdür dırdırı, müşteri kaprisi, bilumum ağız kokuları, ego tatminleri, sokak arası mafyası… Sahi ne iş yapabiliriz ki?

Dönemsel moda olanlar belki… Her adım başı peydahlanan dükkanlar. Bunların ilki kumpircilerle başladı. Sonra Ayvalık Tostçu. Simit sarayları. Daha sonra mısır. Şimdilerde makarna ve yoğurt. Portakal sucuları da ekleyebilirim. Daha Fazlasını Oku