Tribal Gizem’e Karşı, Ömer Kültürü

Tribal Gizem’e Karşı, Ömer Kültürü

23 Nisan törenlerine bu sene Ömer’le Gizem damga vurdu desek yanlış olmaz sanırım. Olayı bilmeyenler için şöyle özetleyelim; Törenlerin devam etttiği sırada, o an yeşil sahada tüm diğer arkadaşları gibi tango yapması gereken Ömer’le Gizem çifti, Gizem’in Ömer’e trip yapmasından ötürü ortada kalakaldı. Önündeki koskocaman yıllar boyunca maruz kalmaktan kurtulamayacağı bu tavırla belki de ilk kez tanışan garip Ömerse, tüm iyi niyetiyle Gizem’i iknaya çalışmaktaydı. “Nolur Gizem” mi demedi, “Yalvarıyorum” mu demedi, “Bak herkes bize bakıyor” mu demedi, ama muhtemelen sebepsiz yere, sırf canı o an can yakmak istediği için trip atan Gizem’i bir türlü ikna edemedi.

Şimdi ben sevgili Ömer kardeşime, bir abisi olarak, tüm kalbimle seslenmek istiyorum.

Kardeşim, bak sen şimdi bu tavrı anlamaya çalışıyor, “neden böyle oldu ya” diye kendini yiyip bitiriyor, mantıklı bir cevap arıyorsun ya, ben sana en baştan söyleyeyim ki bunun bir cevabı yok. Olmadı ve olmayacak. Yeter, harap etme kendini. Çok geçmeden sen de anlayacaksın ki bu kız milleti (Gizem milleti) böyledir.

O Gizem var ya, o Gizem, ortada hiçbir şey yokken, en savunmasız, en beklenmedik, en hazırlıksız anında seni öyle bir perişan eder ki, “noldu yahu” diye şebelek bir suratla kalakalır, yetmez, bu şebelek suratın sorumlusu da sen oluverirsin.

Sebepsiz yere trip atar, aramaz, sen arasan da konuşmaz, sonra da “sen bana neden soğuk davranıyorsun” der, “sen kendini benden uzaklaştırıyorsun” der, “sen beni eskisi gibi sevmiyorsun” der, der de der aga…

O yüzden, biliyorum hayal kırıklığın büyük ama, sana yegane tavsiyem, bu gerçekle bu kadar erken yüzleştiğin için kendini şanslı sayman olacaktır Ömer kardeşim.

Hayır, zaten 23 Nisan törenlerini atlatsan, 29 Ekim’de, o olmazsa 19 Mayıs’ta, hadi o da olmadı diyelim, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyacağın başka bir günde yaşayacaktın sen bu çaresizliği. O yüzden takma kafana kardeşim ya… Valla…

Gizem sana da iki çift laf söylemek; “Ne istedin lan Ömer’den, ölür müydün sarılsaydın, şöyle bir iki dönseydin, hiç mi değer vermedin lan Ömer’e, yazık değil mi bu çocuğa” demek isterdim ama, biliyorum ki umrunda değil… Ne diyeyim Gizem, Ömer’e de, bana da müstehak heralde…

Hakkımızda hayırlısı…

Nasıl oluyorsa oluyor, son birkaç aydır site için bir şeyler karalama amacıyla word dosyası açtığımda ikinci, üçüncü cümleden sonrası gelmiyor. Nasıl darlandım, nasıl canımı sıkıyor bu durum anlatmam mümkün değil. Misal, şu anda tam da üçüncü cümledeyim ve içimde tarif edilemez bir duygu “sil yazdıklarını, kapa word’u” diye bana çemkiriyor. Yemin ediyorum huzurum kalmadı ya…

Acaba sorun word programında mı diye, wordpressin kendi editörünü, notepadi filan da kullandım ama sonuç değişmiyor. Open Office gibi alternatifleri de deneyeceğim, nihai sonucu yine buradan paylaşırım sanırım.

Ülke gündemini milliyet.com.tr manşetlerinden takip eden adam var ya, “Lindsay Lohan yine sarhoş görüntülendi” diye harap bitap düştü. “Facebook hakkında şok iddia”yı da okursa kalpten gidecek diye korkuyorum.

Neyse ki anayasa tartışmaları filan derken kan yaptı, yüzüne renk filan geldi adamcağızın. Yarın “Birbirlerine benzeyen ünlüler” moduna geri dönüş yapar nasılsa…

Tüm yurt sathında yaşanan, Acun Ilıcalı’nın bir boka benzemeyen “Var mısın? Yok musun?” programına son vermesinin coşkusu da yarım kaldı arkadaş… Adam gitti aynı ekiple Survivor yaptı ya… Acun Firarda da gelirse bu yaz, çok çekeceğiz çok… “Ohh what a great shoes is this…” Allah belanı vermesin senin e mi?

Geçen sene katılarak en iyi topluluk blogu seçildiğimiz ve benim 1 hafta extra all inclusive tatil kazandığım Blog Ödülleri’ne Ulvi’nin baskıları ile bu sene de aday olduk. Gerçi oylama süreci de bitmek üzere, geç haber vermiş olduk ama, çok da fifi… Veteran Micheal Schumacher kontenjanından girmiş bulunduk artık. İddiamız yok.

O değil de, Anayasa görüşmeleri sırasında gördüğüm bir şey beni dehşete düşürdü, bahsetmezsem pipim düşer. Başbakan, malumunuz üzere, çok ilgili görüşmelerle. Her oturuma geliyor, oy kullanıyor, AKP tarafından gelmeyen varsa ağzına sıçıyor, sonuçları Meclis’teki odasından takip ediyor filan. Lakin kendisi meclis sıralarında otururken bu AKP milletvekillerinin “Otomobil fuarında manken görmüş ergen” pozlarına anlam veremiyorum ben. Ellerinde cep telefonları ile başbakanı fotoğraflıyorlar, yüzlerde eblek bir gülümseme filan…

Ee abi sen zaten miletvekilisin, bu adam senin genel başkanın, ee bunca oturumluk ortak mesainiz var zaten sizin. Bu ne la? İlk defa mı başbakan görüyorsun arkadaşım? Az ağırdan satsana kendini, allala!

Hahaha bak başbakan denince çenem düşüyor. 23 Nisan’ın makamları bir günlüğüne çocuklara teslim etme geleneği var ya, izlemişsinizdir haberlerde filan, bu senenin “kullan-at” başbakanı başkanlık sisteminin Türkiye için uygun olmadığı yorumunu yapmış. Büyük ihtimal öğretmeni ezberletmiştir o cümleleri ve büyük ihtimalle soruşturma geçirecektir Pazartesiden itibaren ama, asıl mesele Başbakan’ın gülüp geçmek yerine kızı iknaya çalışmasıydı bence. Haha, çocuk direndi biraz ama, başbakan diretti. Çocuk da “Tayiple Tayyip olmayayım” diyerekten “Ee tabii o açıdan haklısınız, doğru olabilir” filan dedi. Başbakan da sevinmiştir “Ehe ikna ettim” deyüüü… Ne komik memleketiz ya biz, hay Allah!

Korkun!


Allah’tan da korkmazsınız ya, allah gibi korkun Tekel İşçileri’nden… Korkun kurduğunuz bu rant, bu talan, bu peşkeş iktidarına zeval gelecek diye… Korkun hakkını çaldıklarınız, bir gün Tekel İşçileri gibi karşınıza dikilecek, hesap soracak diye… Salın üstlerine üniformalı piyonlarınızı… Eksik kalmasın, tutuşturun ellerine biber gazını, portakal gazını… Vursun copunu erkek, kadın, genç, yaşlı demeden… Durdurun otobüsleri, kimliklere bakın tek tek… Teröriste yapamadıklarınızı işçiye, emekçiye uygulayın hadi… Siz değil misiniz anlı, şanlı, son Osmanlı, demokrasi yıldızı?! Ama yooook! Yüzünüze tükürecekler çok az kaldı!!!

4 Şubat Grevi

Tekel işçilerine destek amacıyla başlatılan 4 Şubat Genel Grevi’ne destek vermek amacıyla siteye erişimi bir gün durdurduk. Hiçbir amaca hizmet etmediğini, kendi çapımızda çalıp oynadığımızı düşünüyor olabilirsiniz, evet; biz de öyle düşünüyoruz… Ancak ataletin ilk ve değişmez vatandaşlık şartı olduğu ülkemizde ekmeği için direnenlerin yanında olduğumuzu gösterelim, tarafımızı belli edelim derdindeyiz.

Yoksa neden küçük bir karınca su taşısın Hüseyin’e?! Ne kadar manasız değil mi?

Yazmayalı da epey olmuş be günlük!

“Sana da yazmayalı epey oldu be günlük!” diyordu ortaokullu bir genç uzak bir coğrafyada… Ben mi? Yok canım, şimdi elle, kodla yarattığımız bir internet sitesine 3-5 gün yazmadık diye pişmanlık mı duyalım?

Duyalım tabii, eşşoğlusu!

Yazmıyoruz etmiyoruz ama, neler neler yaşıyoruz bir bilsen be günlük! (Haha, bak hala!)

Hacı ben şimdi sigarayı bırakmış ve neredeyse bir aydan beri içmeyen birisi olarak abur cubura verdim kendimi. Eti Hoşbeş, Crunch çikolatalı gofret, tuzlu fıstık yemediğim, cola içmediğim gün yok neredeyse… Şahken şahbaz, 100 iken 120 kilo oldum yemin ilen! Sigara sağlığa daha az zararlı olabilir mi lan acaba? Yani ciğerleri kurtaralım derken obeziteden gitmeyelim?

Haftada bir halı sahada maç yapıyorduk. Artık yapmıyoruz. O kadar benimsemiştim ki “her hafta maçımız, on numara şeklimiz var” diye etrafımdakilere hava atmama, kendimi haftada bir maç yapmayı sağlıklı yaşam sanan kel mahalle dayısı sanmama ramak kalmıştı. Takım olma yolunda çok önemli adımları da atmıştık aslında. 3-1’ken, o 2. golü ataydık, ahh, kopmazdı o maç aslında… Neyse… Havaların anlamsızca soğuk ve sibiryasal olmasının etkisi var elbette. Yine de ben tekrar maç yapacağım, yeşil sahalara döneceğim günün özlemiyle yanıp tutuşuyorum.

Başka başkaa… Hah, bak bu cümleyi kurmayı çok uzun zamandır istiyordum, kuranlara da hep imrendim: Yeni bir proje var günlük, üzerinde çalışıyoruz şu anda… Çalışıyoruz derken, neozepron’u eve hapsettim, laptopu da kucağına bağladım; o kod yazıyor ben de işte abur cubur yiyorum. Çok yakında buradan duyururuz zaten… Eee Fenerbasket’ten duyurmuştuk zaten… Off çok karışığım be günlük! Ohaa olm ben neden günlük tutmuyorum ki sahiden?!

Pazar günü sabah 6’da yataktan kalkarken kurduğum “neyse iş yerine gideyim de, en azından sakin kafayla 2-3 yazı yazarım site için…” cümlesi güne dair tek motivasyonumdu ama işe geldim ve yine uyudum… Sonra uyandım, tv izledim, sonra uyudum, sonra uyandım… Öff nasıl hayat lan bu…

Şimdi mesai bitecek ve eve gideceğim diye telaş yaptım, bari salak saçma da olsa birşeyler karalayayım dedim… O yüzden “bu nasıl bir yazı lan, bu mudur yani?” demeyin rica ediyorum. Hassas dönemimdeyim zaten, kalp kırarım…

Bir daha haftasonu çalışırken fıstık getirmeliyim yanımda, bir de cola… Ama colayı nasıl soğutucam ki burda?! (Haa bak alınca da 2 litre alacak pezevenk)

O değil, ışıklar da yanmıyor… Delirecem!

Anekdot #1

* Bence filozoflar da; en az şairler ve Mehmet Coşkundeniz kadar gayrı-samimi. Ama samimi olmamaları yanlışlarda oldukları anlamına gelmiyor.

* Ergenlik sonrası ‘piçe kasmak’ evresi çok uzun sürünce sıkıntı oluyor. “Çok piçiz” hep.

* Ünvan sevmediğimiz ve istemediğimiz yalanını daha fazla söylemeyin. Sahiden döverim.

* Yükselmek için gerekli olan kaideleri, ‘sorgulamamak‘ ve ‘kuralına göre oynamak‘ olan mesleklerin toplum nezdinde değerleri azalsa ya?

* Msn ortamında uzun süre online kalmak entelektüel çevrede hoş karşılanmıyor. Bunun anormal bir durum olmadığı tez duyurulsun. Bill Gates çıkıp basın açıklaması yapsın.

* Bill Gates’in kim olduğunu bilmesek, şaka yapamayacaktık.

* ‘Tempo’ kelimesi literatürden kaldırılırsa Ömer Üründül’ün futbol yorumculuğunu bırakacağı üzerine, bir muhatap edinebilirsem bahse girebilirim.

* ‘Kaygılanmak’ olayı, ne için olduğundan bağımsız, dünyanın en sinir bozucu durumu olabilir.

* Galiba gitar çalmak marjinalliğini tamamıyla yitirmek üzere. Yerini daha saykodelik enstürmanlara bırakıyor. Bir kızın, ismini henüz duymadığı bir enstürmanı kullanan bir erkek ile aynı yatağa girme isteğini sayısal değerlerle ifade edebilmek çok güç gibi geldi bi an bana. Sonra işim bitti, çıktım tuvaletten.

* Militarist duyguları tip ile ifade etmek alışkanlığı nesillerdir sürmekte olan bir zanaat haline geldi. Bu zanaat tükenmeye yüz tuttuğu durumlarda TRT 2 programlarına konu olabilecek mi acaba? Yer yer ak saçlı Tv spikerleri İstiklal Caddesi’nde zanaatın son temsilcilerinden olan orta yaş üstü emolarla röportaj yapacak mı? Bu kültürümüze de sahip çıkmamız gerektiği belirtilecek mi?

* ‘Tartaklamak’ kelimesini olayın ciddiyetini ayyuka çıkarmak açısından oldukça başarılı buluyorum.

* Eskiden sadece bizim sevdiğimiz bir şey, halkın yaygın kanısı halinde sevilmeye başlanılınca o şeyden irrite olmamız yaradılış itibariyle ezik olduğumuzun kanıtlarından sadece biri. Artık Umut Sarıkaya takip etmiyor oluşumu belirtebilecek başka bir açıklama sanıyorum mevcut değil.

* İnteraktif sözlüklerin insalara çağ atlatabildiklerini inkar etmemek gerekiyor. Kimi kısa zamanda atlıyor o çağı, kimi uzun zamanda. Çağ atladıktan sonra da sözlük ve sözlükçüleri aşağılayarak sözlük ekodengesine katkıda bulunuyorsunuz. Bu bir sürec.

* Bence Mehmet Coşkundeniz’in soyismini değiştirme fırsatı olsaydı bir dakika düşünmezdi. Zamanında bu şekilde tanınma hatasını yaptığı için değiştirmiyorsa elume versunler. Ayriluk defteruni.