Ümüğünüzü sıkmaya geldik

Globalleşme, kapitalleşme, elleşme, finansal sevişme derken zaten aşina olduk ecnebi bir şirketin gelip Türkiye’de iş yapmasına. Türlü türlü kamu kurumlarının bir hiç pahasına satılması, garip bir şekilde toplumun her kesiminin “helal be” rolü biçtiği evrensel zenginlerimizin balya balya paraya sattığı şirketleri, markaları filan var can sıkacak. Ama bunlar Türkiye’de yaşamanın bedellerinden. Sıktığın can folloş olmuşsa eğer, normalmiş zannetmeye değer. Daha Fazlasını Oku

Madde madde değil, dümdüz karamsarlık

Her zamanın ve her insanın hayata savaş açan kahramanları vardır elbette. Ya da insanı buna inandıran bir anarşist yatıyordur gönlünde. Kimbilir, biz aslında kapital dünyanın kapital rezilliklerini kapital bir fahişe faziletinde yaşar, yaşatır, yaşamlandırırken, içimizdeki o anarşistle savaşıyoruzdur da, yüzümüzde bir sivilce olarak tezahür ediyordur savaş sonrası talan haleti.

Ya da, işte dedim ya, buna inanmak istiyor insan. Neden? Neden kendi içinde, kendi yarattığı bir yalana inanır ki insan? Ne çıkarı vardır kendini kandırmaktan? Yüzü sivilce tarlasına, yüreği fazilet talanına uğramışken daha mı güçlü olur içindeki anarşiste karşı? Yoksa kapital fahişemiz daha mı kolay satar kendini kapital düzene, ya da kelimenin diğer anlamı ile düzene, düzenlere? Daha Fazlasını Oku

Bilderberg tesadüfleri

“Tesadüf, şans, kısmet, yapacak bir şey yok” Bu kelimeler hayatın her alanında kulandığımız -özellikle son dönemlerde çok sık-, anlamını derinleştirmeden, sorgulamadan bazı olayları açıklamaya çalıştığımız zamanlara aittir. Acaba gerçekten insanoğlu çaresiz midir yoksa çaresiz mi bırakılmıştır?

Uyutulan, kandırılan, tepkisizliğe alıştırılan toplumlara, çare diye sunulanlar nedense hep mistik öğeler olmuştur. İlahi kader, takdir-i ilahi, bu dünyanın bir de öte tarafı var gibi. Mehmet Akif Ersoy da en çok “sabır ve katlanmak” arasındaki farka dikkat çekmiştir. Acaba gerçekte varolan öğreti, dünya üzerinde süregelen haksızlıklara, zulümlere başkaldırmak yerine “bunları sineye çekip yapacak bir şey yok demekten mi ibarettir; yoksa hayır sen bunlarla mücadele edeceksin, mücadele etmezsen gerçek bir iman eden olamazsından mı ileri gelir? Daha Fazlasını Oku

Kameraman Türk polisi

Polis kamerası diye bir hadise var. Tam emin değilim, üzerine uzun uzun düşünmedim ama, sanırım yapılan bir operasyonla ilgili olarak kamuoyunda yanlış bir izlenim oluşursa, misal “polis orantısız güç kullandı” derlerse, Celalettin Cerrah ya da halefinin, selefinin, yedi düvelinin çıkıp “Hayır efendim bakınız görüntüler burada, gayet orantılı, hatta altın oran için müthiş bir özen gösterdik” demesine yarıyor bu kameralar. Daha Fazlasını Oku

Denizleraşırı bir hazine: Surinam

Denizleraşırı bir hazine: Surinam

Tek kelimeyle fantastik. Ne diyebilirim ki başka. Siz hiç gece eve dönerken yolda koala gördünüz mü? Ya o daha restorana oturur oturmaz yöresel kıyafet giymiş “Chica”ların size ikram ettiği taze papaya likörüne ne demeli. Chica ne derseniz, Güney Amerika’nın geyşası diyebilirim. İnsana verilen saygı kıskanılıcak düzeyde. Sokakta bir gence yol sormak durumunda kaldım çatpat ispanyolcamla, beni arabasına alıp gideceğim yere bıraktı çatpat türkçesiyle. Çok canayakınlar, hatta bazen o kadar canayakınlar ki ellerini cebinize sokmakta beis görmüyorlar. Evet, kapkaç Surinam’ın da kanayan yarası ne yazık ki. Kişi başına düşen gelir sıralamasında sonuncular ama ironik bir şekilde bundan gurur duyuyorlar. Bunu şehrin ana caddelerinde yarı çıplak “Fisca” satmaya çalışan veletlerin suratındaki gülümsemelerden de anlayabiliyoruz. Çatpat diyorum niye gülmek, çatpat diyor yaradan güleni sevmek. Evet, din onlarda da büyük bir olgu. Daha Fazlasını Oku